Mesleğimiz öyle bir hal aldı ki, bize ne şekilde ulaştığını, telefonumuzu nereden bulduğunu bilmediğimiz vatandaşlar arayarak, “avukat beyle görüşmem lazım acil bir sorum var” diye arayabiliyor. Telefonu aldığınızda “sorumu sorabilir miyim” diye izin bile istemeden, sanki sabah programındaki medyatik doktora sorar gibi “benim sorum,…” diye başlıyor söze. Siz, dur sus diyemeden kendini kaptırıp ateşli ateşli anlatıyor “muhteşem” sorununu. Karşısında “danışma” memuru varmışçasına kibirli ve “çabuk cevap ver” tarzındaki yaklaşım nedeniyle o sırada tahammül eşiği gittikçe zorlanıyor. Söz kesmemek kibarlığı birkaç dakikaya mal olduktan sonra, kendisini yıkan sevabı alıyor: “biz telefonda danışmanlık yapmıyoruz, dilerseniz randevu verelim” Cevap hala cüretkar: “nasıl yani…”, “ben çalışıyorum gelemem”, “bir de büronuza mı geleceğiz” gibi şaşkınlıkla sarsılmış kişiliğe, son darbeyi şu ifade vuruyor “biz ücretli danışmanlık yapıyoruz…”, İpler kopuyor, ya telefon sertçe kapatılıyor, ya da “ücret mi!” diye samimi bir dumur anı yaşanıyor.
Hatta vatandaşımız avukatlık hizmeti ile kendi mesleki maharetini değişmek de isteyebiliyor. Aynı ilk çağlardaki gibi:
Selam. Beni uzun uzun dinleyebilecek ve içinde bulunduğum hukuk sorunumu çözebilecek, ama ücret talep etmeyecek acil bir avukata ihtiyacım var; ankarada yaşıyorum, mesleğim, inşaat tadilat ve onarım, evinizin, işyerinizin tadilat ve dekorasyon işlerinde bende size yardımcı olurum, bir düşünün nolur…
Karşılaştığım bu örnekler avukatlık mesleğinin toplumdaki yeri ve kendisine atfedilen rol ve önem hakkında düşünmeme sebep olmakta.
Herhangi bir rahatsızlığı nedeniyle doktora gitmeden önce ödeyeceği parayı hesaba katarak cebine para alan vatandaşımız, avukata danışmak için giderken böyle bir gerekliliği aklına bile getirmiyor. Meslekler arasındaki bu derin farkın sebebi, toplumda yerleşmiş önyargı ve kabullerden başka bir şey değildir. Yine aynı örnek üzerinden düşünmek gerekirse; bir vatandaş doktora ihtiyaç duyduğunda bu meslekten hizmet almaz ya da başvurmazsa kendisi için ciddi tehlikeler oluşabileceğini bilinçaltına yazmıştır. Ama bu bilinçaltı kabulü iş avukatlık mesleğine geldiğinde tam tersine işliyor. Yani burada kendisine ihtiyaç duyulan kişi, mesleği nedeniyle avukat değil, değerli ya da değersiz sorunlarının davaya veya işe dönüşmesi ihtimaline binaen, kendisine ihtiyaç duyulan vatandaş olarak karşımıza çıkıyor. Diğer ifadeyle toplum gözünde avukat ihtiyaç duyulan değil, vatandaşın işlerine ihtiyaç duyan taraf durumundadır. Arz talep dengesinin tersine işlediği bu durumda avukata giden vatandaşın ona bir de para ödemesi ne akıllara geliyor ne de olağan bir durum olarak karşılanıyor. Bu durumda avukatlar, ücretsiz danışmanlık verdiği insanlar arasından ikna edebildiği kişilerin işlerini almaya çalışan bir meslek grubuna dönüşmüş oluyor.
Toplumumuzda oluşmuş ve avukatların da ister istemez kanıksadığı bu çarpık arz talep dengesi, farkına varılsa, gerekli önlemler alınsa bile kısa vadede tersine çevrilebilecek bir durum gibi görünmüyor. Öncelikle sorunun farkında olunmalı ve bu bilinçaltı kabulünü tersine çevirecek kurumsal yaklaşımlar ve çalışmalar başlatılmalıdır. Kurumsal kampanyalar ile “koruyucu avukatlık” ve “avukata danışmanın” faydaları topluma basılı ve görsel medya ile anlatılmalı, bu anlatımlar sırasında avukata “ödenecek ücret” ile alınacak hizmet sayesinde kişilerin muhtemel hak kayıplarından korunarak daha büyük bedellere katlanmaktan kurtulacağı vurgulanmalı, böylece insanların kafasına “avukata ücret ödemesi gerektiği” aşılanmalıdır. Mesleki sancıların ve kaygıların en yoğun olarak yaşandığı şu günler, bu yöndeki kampanyalara ve çalışmalara girişmek için en uygun zamanlardır.
Nihayet avukatların sesi duyulmuş olmalı ki Türkiye barolar Birliği vatandaşı avukatın gerekliliği ve güvenilirliği konusunda bilgilendirmek için harekete geçti:
İlginizi çekebilir:
Facebook yorumları
Powered by Facebook Comments