Hukuk kazandım!
Hukuk fakültesini kazanmıştı. O gün yürüyüşü bile değişmişti. En hafifinden hayatını kurtarmıştı. Önündeki seçenekler az çok belliydi; hakim, savcı avukat… Ama test çözmekten nasır tutmuş parmaklarının dinlenecek vakti olmayacaktı. En zor kazanılan bir bölümde okuyacak, toplumun en kafa yoran işleriyle uğraşacaktı.
Fakültedeki inek heykeli
En az dört yıl süren hukuk fakültesi macerası sırasında haklar ve yükümlülükler, yapılabilecekler, yapılamayacaklar üzerine şekillenmiş sert bir öğrenme sürecinden geçilecekti. Beynini ölesiye zorlayacak ve insanların hayatlarına şekil veren kuralları ve uyuşmazlık çıkması halinde mahkemede nasıl bir yol izleneceğini öğrenecekti. Hukukunun acımasız imkânlarını her biri gözleri kamaştıran parlak kılıçlar, kalkanlar, toplar ve tüfekler olarak cephaneliğine eklenecek, mezun olunca ya savaşmayı ya da huzurdaki savaşı yönetmeyi tercih edecekti.
Artık adliyede
Hayal gücü mevzuatla sınırlanacak, şanslıysa hukuk içinde kurabileceği yeni bağlantılar ve bulabileceği çelişkilerle tatmin bulacaktı. Önüne gelen olayların geçmişi, dilekçesi yavan durmasın diye serpiştirdiği sahneler olmaktan ileri gitmeyecek, insanları hukukun değer verdiği kadar dinleyecekti. Duruşma beklerken önünde beşer dakikalık aralarla sahnelenen yıkımlar, olasılıklar havuzuna birer veri olarak damlayacaktı. Yıllar geçtikçe hukuk beyninde sıvılaşacak ve onunla düşündüğü bir canlıya dönüşecekti. Böyle bir gücü arkasına alarak olaylara bakan bir hukukçudan daha sağlıklı başka kim düşünebilirdi ki?
O afiş
Bir gün adliyede üst üste asılmış afişler arasında “arabuluculuk eğitimi” başlıklı olan dikkatini çekecekti. Bu da nesi? Aaa sorun yok Kanunu bile var! Kanununu varsa o benimdir, ben de onun, arabuluculuğu ondan daha iyi kim okuyabilir ve anlayabilir ki? Bir eğitime yazılacak ve dersleri bekleyecekti. Gitmeden önce Kanunu okumayacaktı, ne gerek vardı ki. Sınavdan önce şöyle bir okusa yeterdi.
Eğitim!
Dersler başlayacak eğitmenler “esnek”, diyecekti, “taraf iradesi” diyecekti, “kendi kendilerine anlaşacaklar” diyecekti, “sen mütalaa veremez, çözüm öneremezsin” diyecekti… O da nesi? Ama bu hukuk değil ki! Yapılamayacaklardan çok yapılacaklar, söylenemeyeceklerden çok söylenecekler, dinlenemeyeceklerden çok dinlenecekler vardı. İçinden bu sandığımdan zormuş diyecekti. Her öğrendiği ile kendini denetleyecek, hukukçu beyninden çıkıp çıkmamanın kararını veremeyecekti. Ne de olsa içerisi güvenli, dışarısı yeni bir yerdi. Her ders ciğerlerini dolduran büyük bir nefes gibi gelecek, derste geçen ifadeler uykusunda yankılanacaktı. Rahatsız olacaktı, çünkü değişmesi gerekecekti. Eğitimin sonu yaklaştığında okuyarak öğrenebileceğini ama yapmadan alışamayacağını anlayacaktı. Bu bir dönüm noktasıydı. Artık cesur ve kendine güvenli olmak, alışmak ve yetenek kazanmak için gerekecekti. Pek çaktırmasa da alıştıkça sevecek, sevdikçe alışacaktı.
Değişim…
Eğitim tamamlandığında çok mutlu olacaktı. Ama sessiz bir mutluluktu bu. Kendinde bir değişime adım atmıştı. Daha geçilecek sınavlar, kazanılacak bir unvan vardı. Eğitimden sonra arabuluculuk çalışmaya biraz ara verecekti. Çünkü yoğun eğitim işlerini biraz sendeletmişti. Ama o arabuluculuğu bıraksa da arabuluculuk onu bırakmayacaktı. Artık aklında hem hukuk hem de arabuluculuk vardı. Aklı ikiye bölünecek, her konuyu iki kere düşünecek, yalnızken kendine zor sorular soracaktı.
Sınav!
Yazılı sınav yaklaşınca stres artacak, final dönemindekine benzer eski ama tanıdık bir kaygı bedeni saracaktı. Hemen notlar üst üste konacak, gelip geçerken keskin bakışlar atılacaktı. Harekete geçme vakti gelince toplam sayfa sayısı sınava kalan güne bölünecek ve aksilikler de hesaba katılarak okunmaya başlanacaktı. Alınan notlar ilaç gibi gelecek, anlaşılamayan konular can sıkacaktı. Ama sınavdan sonra lisenin bahçesine inip voleybol direğinin yanından geçerken rahatlayacaktı. Bunu da atlatmıştı.
Yine sınav…
Sınava hazırlanırken yeniden öğrenmişti. Evet arabuluculuğu biliyordu ama acaba uygulama sınavında beklendiği gibi olabilecek miydi? Yazılı sınavda yaşadığı kaygının 4-5 katını uygulama sınavından önce yaşayacaktı. Sınav ortamında volta atacak, çayı hızlıca karıştıracak ama sınavdan çıkınca rahatlayacak; çıkar çıkmaz ilk işi bir memur bulup, “sınav sonucu ne zaman açıklanır” diye sormak olacaktı.
Arabulucu oldum!
Beklenen gün gelip “başarılı” yazısı ekranda belirince, sevincini gizleyemeyecek, yanında renkli simgeler bulunan “arabulucu oldum!” paylaşımları yapacaktı. UYAP’taki mahirliği arabuluculuk siciline kaydolmayı kolaylaştıracak, kendini sicilde görünceye kadar ADB sayfasını yenileyecek, sayfa sayacına yeni haneler ekleyecekti. Nihayet adı en sonlarda belirince derin bir oh çekip, bürosunu yeni açtığı yıllardaki gibi kimlik, kartvizit, tabela telaşına düşecekti.
Hükümet tasarıları, gazete haberleri ve kamu spotları onu heyecanlandıracak, dernek çalışmaları, seminer ve etkinlikler yeni arkadaşlar kazandıracaktı. Yeni bir mesleğe adım atmıştı, belki de yeni bir hayata…
İlginizi çekebilir:
Facebook yorumları
Powered by Facebook Comments
Çok iyi… Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti..