Şimdiye kadar mobbing, iş hukukuna tabi işyerlerinde karşılaşılabilecek bir olgu olarak, sadece özel sektör çalışanlarının maoobingin mağduru olması nedeniyle manevi tazminat davalarına konu olmaktaydı. Kamu çalışanlarının aynı tanıma uyan eylemlerin mağduru olması çokça karşılaşılan bir durum olmasına rağmen bu konudaki girişim ve cesaret eksikliği, mağdurları susmaya sevk ediyordu. Ama hukuk hayatımızdaki gelişmeler mobbingin artık bir iş hukuku olgusu değil çalışma hayatının her alanında karşılaşılabilecek bir olgu olarak kabul edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Kamu çalışanlarının maruz kaldıkları psikolojik tacize karşı mücadesine kapı aralayan örnek kararlardan birisi Danıştay’dan geldi. Danıştay 1. Dairesi, bir fakültenin dekanının, aynı fakültede çalışmakta olan bir akademisyene uyguladığı psikolojik baskıyı “görevini kötüye kullanmak” olarak değerlendirdi: Danıştay, mobbing uygulayanın bu fiilinden dolayı hakkında soruşturma izni verilmemesine dair YÖK kararını iptal etti. Dolayısıyla mobbing mağdurunun savcılığa yaptığı şikayet üzerine failin yargılanmasının önündeki engel kalkmış oldu. Failin daha önce uyguladığı mobbing nedeniyle 3.000 TL tazminat ödemeye mahkum edilmiş olması mobbing yönündeki maddi olguların varlığının ayrı bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Benzer bir olay, bir öğretmenin görev yaptığı okuldan uzaklaştırıp başka bir okula gitmesini sağlamak için okul müdürü, iki müdür yardımcısı ve iki kadın öğretmenin mobbing uygulaması ile ortaya çıktı. Mağdur öğretmenin savcılığa yaptığı suç duyurusu üzerine soruşturma açıldı. Adli tıp tarafından yapılan inceleme, öğretmenin uygulanan mobbing yüzünden psikolojisinin bozulduğunu ve ruhsal çöküntü yaşadığını ortaya koydu. Savcılık faillerin eylemlerinin “kamu görevlisine işkence yapmak” olarak niteleyerek 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açtı.
İddianamade “mağdurun kötü yakıştırmalara maruz kaldığı, okul müdürünün öğrencileri kullanarak kadın öğretmen hakkında dedikodular yaydığı, bununla yetinmeyerek öğretmen hakkında tahkikat yaptırdığı, bir müdür yardımcısına aşık olduğu yönünde asılsız dedikodular yayıldığı, şüphelilerin bilinçli bir şekilde öğretmen ile samimiyeti olan herkesin kendisinden uzaklaşmasının sağlandığı ve öğretmen ile konuşan diğer öğretmenlerin de soruşturmayla tehdit edildiği” ifade edildi. Adli Tıp Kurumu’nun ve bilirkişinin raporunu değerlendiren savcı, mağdura yönelik uygulanan fiillerin TCK’nın 94/2-b’deki işkence suçuna uygun olduğu kanaatiyle dava açtı.
Görüldüğü gibi mobbing artık sadece bunu uygulayanların manevi tazminata mahkum olduğu, bir özel hukuk uyuşmazlığı olmaktan çıkmış, fiillerin ceza hukukunda tanımlanmaya başlandığı ve cezai yaptırım bulduğu bir olguya dönüşmeye başlamıştır. Böylece mobbing uygulayan failler hakkında “görevi kötüye kullanmak” ve “kamu görevlisine işkence” gibi suçlardan soruşturma ve davaların açılması söz konusu olmuştur.
Fakat kamu ve özel sektör çalışanlarına uygulanan mobbingin engellenmesine yönelik tek gelişme bu değil. “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi Hakkındaki Başbakanlık Genelgesi” 19.03.2011 tarihinde 27879 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Genelgede kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre ait işyerlerinde gerçekleşen psikolojik tacizin, çalışanların itibarını ve onurunu zedelediği, verimliliği düşürdüğü ve çalışanın sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilediği ifade edildi. Genelge gerek özel sektör çalışanlarını gerekse kamu personelini kapsadığı için ayrı bir öneme sahip. Genelgede mobbingin unsurları ve ortaya çıkış şekilleri özetlenerek; kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik taciz mobbing olarak tanımlandı. Çalışanın karşılaşabileceği mobbing çalışma barışının önünde bir engel olarak ifade edildi.
Genelge çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla gerek kamu ve gerekse özel sektörde bazı önlemlerin alınmasını öngörmektedir. Buna göre mobbingin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler şunlardır:
1. İşyerinde psikolojik tacizle mücadele öncelikle işverenin sorumluluğunda olup işverenler çalışanların tacize maruz kalmamaları için gerekli bütün önlemleri alacaktır.
2. Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır.
3. Toplu iş sözleşmelerine işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.
4. Psikolojik tacizle mücadeleyi güçlendirmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi, ALO 170 üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara yardım ve destek sağlanacaktır.
5. Çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Devlet Personel Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların katılımıyla “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” kurulacaktır.
6. Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandıracaktır.
7. Psikolojik taciz iddialarıyla ilgili yürütülen iş ve işlemlerde kişilerin özel yaşamlarının korunmasına azami özen gösterilecektir.
8. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve sosyal taraflar, işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenleyeceklerdir.
İlginizi çekebilir:
Facebook yorumları
Powered by Facebook Comments
Sayın Av.Samil Demir
Hukuk fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim. Mobbing ve Muvazaa üzerine yazdığınız makalelerinizi derslerim açısından çok faydalı buldum. Bu makalelerinizin devamını ve farklı konularda da ilerde meslekte pratik hayatıma lazım olacak türden yazılar yazmanızı rica ederim.
Ayrıca; size göre avukatlık sınavı kaç yıla kadar gelir? Bu konuda yazdığınız makaleler dışında edindiğiniz bilgiler varsa; paylaşırsanız sevinirim.
Saygılar…
ben devlet memuruyum. nöbet usulü çalışmaktayız. (gümrük muhafaza memuruyum) toplam sayımız 28-30 iken 12/24 nöbet usulüne göre çalıştık. ancak şu an sayımız 45 olmasına rağmen 24/24 nöbet usulüne göre çalıştırılmaktayız. haftasonu, bayram, resmi tatil farketmez. 365 gün 24 saat çalışıp 24 saat dinlenmekteyiz. bundan da öte nöbet noktalarının pisliği için şikayet edince idareden tuvaletinizi kendiniz temizleyin gibi cevaplar alıyoruz. 24 saatte yemek yememiz, tuvalet vb ihtiyaçlarımızı gidermemiz bile müdürlerce azarlanmamıza yeterli. hiçbir şekilde saha koşullarının düzeltilmesi için çalışma yapılmamasına rağmen hep daha zor şartlar sunuluyor önümüze. hergün yeni bir sürpriz istekle çıkıyor karşımıza idare. şikayet etmememiz içinde “memuriyetinizle oynarız” diye tehdit ediliyoruz. hatta beğenmiyorsanız istifa edin diyenler bile var. hepimiz psikolojik olarak çökmüş durumdayız. bu aile hayatımızı bile çok olumsuz etkiledi. zaten türkiyenin en doğusunda en kötü sınır kapısında çok zor şartlar altında görev yapmakta iken birde bu basiretsiz ve yteneksiz idarecilerle hayat ve görev daha da zor hale geldi. hepimiz üniversite mezunu gençleriz, çoğumuz yüksek lisanslı ve aramızda doktora öğrencileri bile var. fakat aşağılık kompleksine sahip bu idareciler bu saygın mesleğe sahip bizleri canımızdan bezdirdi. zamanında bu mesleğin adını dillere pelesenk eden bu insanlar şimdi biz idealist gençleri yıldırmak ve ezmek için tüm yetkilerini kullanıyorlar. lütfen birisi bu yazıyı okusun ve bize bir yol göstersin.