TTK Tasarısındaki “İİK Hükümlerinin” Yaratabileceği Sorunlar

kitapTTK tasarısının sigortaya ilişkin hükümlerinin incelenmesi sırasında oldukça ilginç düzenlemelerle karşılaşmak mümkün olmaktadır. Bunlardan birisi de tasarının “Haciz” başlıklı 1457. maddesidir. Madde sigortalı bir malın haczedilmesi ve hacizden sonra hasara uğraması halinde, sigorta bedelinin icra dairesine ödenmesini düzenlemeyi amaçlamaktadır. En dikkat çeken konu “TTK Tasarısının” icra memuruna haciz sırasında uygulaması gereken usuli bir görev yüklenmiş olmasıdır. Tasarı amacını aşarak İİK’nunda düzenlenmesi gereken usuli bir işlemi, hiç de İİK terminolojisine uygun olmayan bir dille düzenlemeye çalışmaktadır. Tasarıya göre icra memuru menkul haczi sırasında mutad bir işlem olarak, borçluya malın sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise hangi sigortacı tarafından sigorta edildiğini soracaktır. Borçlu malın sigortalı olduğunu beyan ederse, icra memuru, rizikonun gerçekleşmesi halinde, sigorta tazminatının diğer bir bildirime kadar -sigorta süresi içerisinde- ancak  icra müdürlüğüne ödeneceğini, ancak bu şekilde borçtan kurtulabileceğini ihtar edecektir. Düzenlemenin amacının amacı; haczedilen sigortalı malın hasar görmesi halinde sigorta tazminatının borçlu yerine alacaklıya geçmesinin sağlanmasıdır:

MADDE 1457 – (1) Sigortalı mal haczedilirse, sigortacı, zamanında bilgilendirilmek şartıyla, sigorta tazminatını icra müdürlüğüne ödeyerek borcundan kurtulur. Bir malın haczinde, icra memuru,  borçludan söz konusu malların  sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise, hangi sigortacı tarafından  sigorta edildiğini sorar; haczedilen malın sigortalı olduğunu öğrendikten sonra, sigorta tazminatının  diğer bir bildirime kadar ancak icra müdürlüğüne ödenilmesiyle borçtan kurtulacağını sigortacıya  ihtar eder.

Maddenin düzenlenişinden, icra müdürlüğünün gerçekleşmesi muhtemel riziko karşısında sigorta tazminatına tedbir koyması gibi bir uygulamanın geliştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Uygulamamızda ancak mahkemeler tarafından konulabilen ihtiyati tedbirlerin doğrudan icra dairelerince konulabilmesi alışılmışın dışında bir uygulama olacaktır. Zira sigorta tazminatı ancak rizikonun gerçekleşmesi ile muaccel olacağından bu aşamada sigorta bedelinin haczedilmesi gibi bir işlem söz konusu olamayacaktır. Maddenin lafzından borçlu mal sahibinin malın sigortalı olduğunu beyan etmesinden sonra icra memurunun sigortacıya re’sen bildirimde bulunacağı sonucu çıkarılabilecektir. Ancak uygulamada bu konunun unutulması icra memurunun, bildirim için gerekli masrafın verilmemesi alacaklı ya da vekilinin sorununa dönüşecektir.

Tasarının bu haliyle yasalaşması halinde uygulamada alacağı şekil oldukça merak konusudur. Uygulamadaki aksaklıkların önlenmesi ve alacaklıların zarara uğramaması için İİK dışında bir haciz usulü belirleyen bu düzenlemenin bir Bakanlık Genelgesi ile tüm icra teşkilatına bildirilmesi gerekecektir. Her haciz işlemi için mutad bir işlem olarak getirilen düzenlemenin gereğinin yerine getirilmemesi oldukça ciddi hukuki sorumluluklar doğurabilecektir. Genelgenin yayınlandığı ve tüm teşkilatın bilgilendirildiği durumda uygulamadaki tek değişikliğin maktu haciz zabıtlarına şu satırların eklenmesi sonucunu doğuracağını düşünüyorum:

“Borçluya haczedilen malların sigortalı olup olmadığı soruldu. Sigortalı değildir dedi…”

Uygulamamızda bu gibi maktu ifadeler gerçekte ifade edilmemesine ve yerine getirilmemesine rağmen sıkça kullanılmaktadır. Bunlara; “103 davetiyesi yerine kaim olmak üzere, haciz zaptından bir suret bırakıldı”, “yediemin ücret istemem dedi” gibi ifadeler örnek olarak gösterilebilir. Ancak TTK tasarısının 1457. maddesinin getirdiği yükümlülük sonuçları itibariyle hiç de satırlar arasında geçiştirilebilecek türden değildir. Her şeyden önce sorulmadığı halde bu şekilde zabıt tutmak icra memuru açısından görevi kötüye kullanma, sormamak ise görevi ihmal suçunu oluşturacaktır. Ayrıca haczedilen malın sahibine malın sigortalı olup olmadığı sorulmadığı halde bahsedildiği şekilde tutulan haciz zaptı, malın gerçekte sigortalı olması halinde, malı haczedilen kişiyi işlemediği halde TCK. 206. maddesinde düzenlenen “Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan” suçuyla karşı karşıya bırakacaktır:

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
MADDE 206 – (1) Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (SULH CEZA MAHK.)

Bahsedilen nedenlerle icra memurunun sigortaya ilişkin ihtarı özenle yapması ve durumun ciddiyetini mahcuz mal sahibine açıklayarak zaptı imzasını alması gerekecektir. Aksi hal konunun tarafı olan herkesi sıkıntıya sokacak niteliktedir.

Borçlunun bilinçli olarak malın sigortalı olduğunu saklaması TCK 206. maddesindeki suç yanında, hasarın gerçekleşmesi ve sigorta tazminatının, mahcuz sigortalı malın sahibi/borçlu tarafından tahsil edilmesi halinde, İİK 331. maddesinde düzenlenen “Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası” hükmüyle cezalandırılması söz konusu olabilecektir:

Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası:

Madde 331 – Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Ayrıca bu hükümün suistimali neticesinde borçlunun kendisine yediemin olarak bırakılan  mallara kasten zarar vermesi ve sigorta tazminatını almaya çalışması karşılaşılabilecek bir ihtimaldir.

Düşünülmesi gereken bir ihtimal de malın birden çok alacak nedeniyle birden çok alacaklı tarafından haczettirilmiş olması ve sigortalı menkulün zarar görmesi halidir. Birden çok icra dosyasından bazılarından sigorta şirketine bildirim yapılmış olup bazılarından yapılmamasının sigorta tazminatından yararlanmaya etkisi olacak mıdır? Ya da sigorta tazminatının paylaştırılmasında İİK nın hacizde sıraya ilişkin hükümlere göre mi yoksa bildirim yapanlar arasından, bildirim sırasına göre mi paylaştırma yapılacaktır? Sigorta tazminatı, gerçek manada uygulanmış bir haciz neticesinde gerçekleştirilmiş cebri icra satışının semeresi olmadığından, hacizde sıraya ilişkin hükümlerin burada uygulanıp uygulanamayacağı tereddüt oluşturmaktadır. Ancak uygulama birliği sağlanması açısından, sigorta tazminatının birden çok alacaklı arasında paylaştırılmasında, icra dosyalarından sigorta şirketine bildirim yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın tazminatın haciz sırasındaki tüm alacaklılar arasında alacakları temin edilinceye kadar ödeme yapılması gerekecektir. Tüm alacaklar karşılandıktan sonra artan tutar olması halinde bunun sigorta ve haciz konusu malın sahibine ödenmesi gerekecektir.

Tasarının konuyu ele alış biçiminden sigortalı malın sadece menkul mallar olması ihtimalinin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda sigortacıya bildirime gerek olmadığı yönünde tasarı düzenlemesi mevcuttur. Ancak düzenleme uygulamada sigortalı malın bir gayrimenkul ve gemi olaması durumunda birçok sıkıntıya neden olacaktır. Öncelikle sigortacıya, zarar ve tazminat ödemesinin söz konusu olduğu durumlarda aleni olan sicilleri, herhangi bir ayni hakkın varolup olmadığını kontrol etme yükümlülüğü getirilmiş olmaktadır. Sınırlı ayni hakka rağmen ödemenin mal sahibine yapılması halinde, sigortacı borcundan kurtulamayacak, ayni hak sahibine karşı hala sorumlu olacaktır. Özellikle malın bir gayrimenkul olması ve yangına, heyelana, depreme, yıkılmaya ve çökmeye karşı sigortalanması halinde, bahis konusu hükmün nasıl uygulanacağı tartışma konusu olacaktır. Çünkü sicile tabi malların “kayden haczi” sırasında icra memurunun mal sahibine malın sigortalı olup olmadığını sorması mümkün olamayacaktır. Açıklanan nedenlerle yeri olmadığı halde TTK tasarısına eksik olarak getirilen haciz usulünün, sicile tabi malların özellikle de gayrimenkullerin haczi ihtimali de düşünülerek tekrar kaleme alınması gerekecektir.

Bütün bu sorunların mümkün olan en pratik çözümü, mal sigortalarına ilişkin sigorta işlemlerinin bir elektronik bankada toplanması ve icra daireleri gibi sorgulama ihtiyacı olan mercilerin kullanımına açılmasıdır. Böylece alacaklıların sigorta tazminatından yararlandırılmasına yönelik amaç, konunun taraflarını en az tehlikeye atacak şekilde çözüme kavuşturulabilecektir.

Facebook yorumları

adet yorum

Powered by Facebook Comments

Avukat, Arabulucu Şamil Demir (LL.M, MCIArb) 1976 Yılında Ankara’ da doğmuştur. 1997 yılında Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 2011 yılında Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk yüksek lisans programından mezun olmuştur. 1998 yılından bu yana Ankara Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. 14.11.2013 tarihinden bu yana Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı arabulucudur. İngilizce bilmektedir. Evli, bir çocuk babasıdır. Şamil Demir, şu kurumlara üye ve akreditedir: - Ankara Barosu (Sicil No: 13560) Türkiye Barolar Birliği (Sicil No: 43868) - Adalet Bakanlığı HİGM Arabuluculuk Daire Başkanlığı (Sicil No: 0002) - Alternatif Uyuşmazlık Çözümleri Derneği (Başkan) - Chartered Institute of Arbitrators (MCIArb, Mediator Member: 36195) - International Mediation Institute, Certified Mediator Mediators Beyond - Borders International, Member World Mediation Organization, Fellow

“TTK Tasarısındaki “İİK Hükümlerinin” Yaratabileceği Sorunlar” hakkında 2 yorum var

  1. İcra memurunun ne yapacağının TTK tasarısında düzenlenmesi gerçekten ilginç olmuş. Tasarıyı hazırlayanlar TTK’nu bütün kanunların üzerinde görüyorlar anlaşılan.

  2. evime gelip eşyalarımı aldılar yeni evliydim 13 gün sonra aldım ve herşeyim zarar görmüş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir