Kıyı Kanunu ve hazinenin bunu kullanma yolları !

Anayasamıza ve Kıyı Kanunumuza göre kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altında ve özel mülkiyete konu olmaz (!). Ne kadar eşitlikçi, kamu yararı için geririlmiş, herkesin kıyılardan eşit yararlanmasını sağlayan bir düzenleme (!).

Anayasa ve Kıyı kanununa rağmen, vatandaşımızın nesiller boyu miras yoluyla ve halen herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın alım satıma konu olabilen kıyı ve sahil şeridinde bulunan arazileri mevcut. Beynimize kazındığı ifadesiyle, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizdeki özel mülkiyetteki kıyı şeridinde bulunan arazilerin toplam büyüklüğünü hayal bile edemeyiz. Bir yanda anayasa ve kanun hükmü diğer yanda halen özel mülkiyette bulunan kıyıdaki araziler… Biz bu tür çarpıklıklara alışkınız bunun ne sakıncası var diyenler için aşağıdaki açıklamayı yapacağım.

Eğer doğu karadenizde ve yapılaşmaya açılmamış, turizmin gelişmediği bir yerde kıyılarda arazi sahibiyseniz, hayatınıza bundan önce olduğu gibi bu arazilerin sizin olduğunu düşünerek devam edebilirsiniz. Ama araziniz metrekare değerleri astronomik fiyatlara ulaşmış bir turizm bölgesindeyse korkmaya başlasanız iyi olur. Böyle değerli araziler söz konusu olduğunda, hazinenin aklına birden bire “kıyıların devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı” kuralı geliveriyor. Hazine, üzerinde otel, site, villa, konut olup olmadığına, bunların imar izinleri olup olmadığına bakmaksızın, sahipleri aleyhine tapu iptal ve tescil davası açıveriyor. Anayasa ve kanun hükümleri karşısında mahkemeler kıyı kenar çizgisini belirleyerek bu sınırlar içerisinde kalan arazilerin tapusunu iptal ederek hazine adına tesciline karar veriyor…

Düne kadar bu arsaların malikleri buraların kendilerine ait olduğunu, bu durumun da tapu kaydı ile güvence altına alındığını düşünmüyorlar mıydı? Arazileri üzerinde planları, yatırımları hayalleri yok muydu? Dava açılana kadar alım satıma konu yapamayacaklar mıydı? Tapu kaydında satışını veya herhangi bir yolla devrini egelleyen bir şerh var mıydı? Açılan bu tapu iptal ve tescil davaları vatandaşın devlete ve onun sürekliliğine inancını zedelemiyor mu? Bu durum hukukun en temel ilkelerinden birisi olan kazanılmış haklara saygı ilkesiyle bağdaşır mı? Sadece değerli olduğu için hakkında dava açılması tercih edilen bu arazilerin seçimi sırasında siyasi tercihler rol oynuyor mu? Daha sonra bu araziler kimlere 49 yıllığına kiralanıyor…

Neyse ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay bu haksız uygulamalara dur diyecek kararlar vermeye başladılar…

Facebook yorumları

adet yorum

Powered by Facebook Comments

Avukat, Arabulucu Şamil Demir (LL.M, MCIArb) 1976 Yılında Ankara’ da doğmuştur. 1997 yılında Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 2011 yılında Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk yüksek lisans programından mezun olmuştur. 1998 yılından bu yana Ankara Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. 14.11.2013 tarihinden bu yana Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı arabulucudur. İngilizce bilmektedir. Evli, bir çocuk babasıdır. Şamil Demir, şu kurumlara üye ve akreditedir: - Ankara Barosu (Sicil No: 13560) Türkiye Barolar Birliği (Sicil No: 43868) - Adalet Bakanlığı HİGM Arabuluculuk Daire Başkanlığı (Sicil No: 0002) - Alternatif Uyuşmazlık Çözümleri Derneği (Başkan) - Chartered Institute of Arbitrators (MCIArb, Mediator Member: 36195) - International Mediation Institute, Certified Mediator Mediators Beyond - Borders International, Member World Mediation Organization, Fellow

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir